Ne zaman haberleri açsam kaza haberi izliyorum; ya dikkatsiz ya da alkollü bir sürücü, o da olmadı kötü yol koşulları nedeni ile sayısını bilmediğimiz insanların öldüğünü duyuyorum…

Ne zaman haberleri açsam, şiddet gören, şiddet uygulanan kadınlar ve çocukların öldüğünü duyuyorum. Ölen kadınlar, ölen çocuklar; hayatta kalmayı başarabildilerse de hayat boyu yaşadıkları psikolojik travmaları atamayacak insanlar…

Ne zaman haberleri açsam terör saldırısı ile gencecik askerlerin ve hatta sivillerin öldüğünü duyuyorum…

Ne zaman haberleri açsam, “vatan” dediğimiz topraklarda hayatlarını kaybeden onlarca insanın ailelerinin yüreğine çöken acı ile sarsılıyorum.

***Her gün aynı sabaha uyanır gibi, her gün sıradan bir haberi alır gibi izler olduk haberleri… Kanıksadık, normalleştirdik ve gittikçe vicdanımızı sese, eyleme dönüştürmeyi bırakıp, duyarlılığımızı (!) cümlelerimize saklamaya başladık…***


İyi insanlarız hepimiz, şüphesiz… İzlediğimiz haberler karşısında üzülüyoruz. Dost sohbetlerinde, sosyal medya platformlarında bazen bağıra bağıra, bazen sohbet edercesine konuşup, vicdan rahatlatıyoruz.

İyi insanlarız hepimiz, şüphesiz… Teröre bildiğin “kurban” giden, gencecik insanların ardından ailelerinin acısını hissedip, terörü “lanetliyor”, yapanları “şiddetle kınıyor” ve yine rahatlamış vicdanlarımızla, kendi güvenli yataklarımıza yatıp uyuyor, ertesi gün de “dünyayı kurtardığımızı” hissettiren iş dünyamıza geri dönüyoruz. 


İyi insanlarız hepimiz, şüphesiz… Devletimizin politikalarını beğenmediğimiz halde, “istikrarlı” ekonomimiz ya da sömürüldüğünü anlamadığımız duygularımız nedeni ile aynı seçimleri yapmaya devam ediyoruz. Medya eliyle sunulan sayısız gerekçe yüzünden yıllarca, belki de suçsuz yere hapis yatan insanları uzaktan izleyip, “ya işte onlar da harcandı gitti” diye hayıflanıyoruz.


İyi insanlarız hepimiz, şüphesiz… İçinde bulunduğumuz günler ve acı haberler karşısında Atatürk’e her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuzu belirtir yazılar ve söylemlerle geziyoruz… 


İyi insanlarız hepimiz, şüphesiz… Daha insani şartlarda yaşamak için “ölümü” göze alıp, ülke değiştirmeye, kaçak göç etmeye çalışırken ölen ama daha da acısı büyük ihtimalle kilitli kaldıkları için bildiğin cinayete kurban giden çocukların, kadınların ardından “mavi tur” yaptığını söyleyen kaptanın cezalandırılması ile sorunun çözüldüğünü düşünüyoruz. O insanların neden ölümü göze alıp ülke değiştirmeye çalıştıkları ya da o kaptanın onlarca insanın hayatını tehlikeye atma pahasına para için taşıdığını sorgulamıyoruz. Bir gün biz de ardından ah vah dediğimiz mülteciler gibi ülke değiştirmeye çalışır halde bulur muyuz kendimizi, sormuyoruz…


Gazetelerde, televizyonlarda bunca ölüm haberinin yanında inşaat firmalarının “şahane yaşama kapı aralayan” proje ilanları, “eğlenceye doymamızı” sağlayacak tatillerin ilanları, yeni yayın dönemine başlayan dizi setlerinden ve oyuncuların nerede görüldüklerinden söz eden magazin haberleri de yer almaya devam ediyor. 


Ne de olsa hayat devam ediyor. Ne de olsa…


Haysiyetli, şerefli ve bağımsız yaşayan bir millet” için, “resmi sıfat ve yetkilerini bırakarak, milletin sevgi ve fedakarlığına güvenerek vicdani göreve devam etme kararı” alan Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde, bugün bu kadar güzel bir ülkede yaşıyoruz. Bir tarih yazıldıysa geçmişimizde, unutulmasın diye… Gelecekte nasıl yaşayacağımız, çocuklarımızın hangi koşullarda yaşayacağı ise bizim seçimlerimize, bizim kararlarımıza, tepki verdiğimiz ya da kabul ettiğimiz şeylere bağlı… 

Vicdanlarımız diyorum; ne kadar rahat?

* Edmund Burke