Şaşırıyorum… Bazen hüzünle, bazen de keyifle ama her gün yeni bir şey ile şaşırıyorum. Hayatın kendisi bile şaşırmak için yeterli aslında. Bazen, aslında galiba çoğu zaman, insanın tamamen kontrolü dışında gelişiyor pek çok şey. Ve insan her zaman, her şeye rağmen yeni bir seçenek, yeni bir yol, yeni bir sebep ile uyum sağlıyor hayatın insanı hiç de dinlemeyen akışına.

Bazen bir şeyleri planlıyorsun, gerçekleşmesi için çabalıyorsun, olmuyor ve sonra bir gün, hiç beklemediğin bir zamanda, beklemediğin şekilde gelişerek olaylar, yeni kapılar, yeni seçeneklerle karşına dikiliyor geçmişte dilediklerin. 

“Hayallerinin peşini bırakma, sesini duyur!” 
Oldum olası çok sevdiğim, Ericsson’un eski bir reklam kampanyasıydı. Ne kadar “umuda dair” aslında, değil mi? Hala buzdolabımın üzerinde duran 3 kartı var; “Hayallerinin peşini bırakma, sesini duyur.”, “Aşk bekletilmeye gelmez, sesini duyur.” ve “Hata yapmaktan korkma, sesini duyur.”

Düşünüyorum da, o kadar dokunmuş ki bu cümleler hayatıma, hayatımın pek çok döneminde uydum bu kurallara. Peşini bırakmadığım ama denemeyi ertelediğim pek çok şey, sesim bir yerlere ulaşıyor ki, beklemediğim zamanlarda olgunlaşmış koşullarla çıkıyor karşıma. Ama öyle bir “hayat gibi” çıkıyor ki, “al” diyor, “hep istedin bunu, şimdi sahip olma şansın var ama koşulların bu, seçim yapmalısın!”

Seçimini yapmalısın!

Gözü kapalı mı yapmalıyız seçimlerimizi? Yoksa kendimizi, yüreğimizi gerene kadar düşünmeli ve “en doğru” sandığımızı mı yapmalıyız? Yüreğin sesini dinlemeye ne oldu sahi ey insanoğlu? Ya eğer hayalini gerçek yapacak olan şey, senin ruhundan çalacaksa? Ya eğer dünyalık istediğin bir şey, ruhunda çelişkilerle bir ömür seni boğacaksa? Sen hep öz benliğinde ne biriktirdiğini, dünyalık kazançlara yeğledin değil mi Çekirge? Bu sefer de aynı şeyi yapacağını bile bile, ne için kendini düşüncelerle boğuyorsun ki? 

“Hata yapmaktan korkma! Sesini duyur.” Sesini duyur Çekirge! Hüzünbaz şaşkınlıklarına rağmen sesini duyur. Neşeli şaşkın kahkalara çevirecek gücün var senin… Aynı hataya birden fazla hiç düştün mü sen çocuk? Bu kez de düşmeyeceksin. Önemli olan bu değil miydi senin için? Gurur duymaya devam et, hatalardan çıkardığın derslerinle yoluna devam et! Şaşkınsın ama yolunu bulacaksın…

“Aşk bekletilmeye gelmez! Sesini duyur.” Bak işte bunu tartışırım. Doğru, bekletilmeye gelmez, bekletmek istesen de için kıpırdanmaktan seni rahat bırakmaz. Ama insanoğlu, o kadar kurallara bağlamış ki her şeyini, içtenlikle, samimiyetle gelen her duyguyu, bir bedel ödemeden bulduğu/sahip olduğu için, değersiz görüyor. Öyle ya insanoğlu “bedel”i öğreneli, her şeyin bir bedeli olduğunu ve en çok neye bedel öderse, onun daha değerli olduğunu düşünüyor. Bedelsiz gibi algıladığı her şey değersiz sanıyor. Ama ironik olan, alışveriş yaparken önce parayı verip, sonra bedelini ödediğimiz ürünü alırken, sevgi, aşk, insanlık alışverişi söz konusu olduğunda, önce almak istiyoruz. Önce alalım, sonra aldığımıza göre, birer birer o da canımız isterse, verelim istiyoruz. Karşımızdan da aynı şeyi istiyoruz. Ne kadar zor olursa o kadar değerli sanıyoruz ve bilinçaltımız bize oyunlar oynatırken, aslında usul usul kaybediyoruz. “Aşk bekletilirken” amaçtan uzaklaşıp aslında tüketiyoruz. Bedellere tutsak, kendine tutsak oyunlar arasında kalıp, sancılarla yaşamaya çalışan insanoğlu! Her şeyin bir karşılığı var elbet ama söz konusu iki insanın birbirini sevmesi olduğunda bu karşılık, bu bedel, birlikte bir şeyleri paylaşırken alınan keyif, mutluluk olmalıydı, “moderleştikçe” unuttuyorsunuz, unutuyoruz…

Velhasıl şaşırıyorum işte, nereden nereye geldi laf. Yani aslında bazen ertelemeden yaşamak için insanüstü çabalar gösterdiğimiz şeyler bazen beklenmedik bir anda çalabiliyor kapıyı. Bazen zamanı çoktan geçmiş oluyor, buruk ama tebessümle karşılıyoruz kapımızdakileri, içeri buyur etsek de, zamanındaki kadar mutlu etmiyor gelişleri. Bazen de zamanı aslında yeni gelmiş oluyor, sadece doğru anlayabilmek gerekiyor. Ama ah o “zaman” dediğimiz neydi ki? 

“Bazen daha fazladır her şey 
Bir eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam…”

Dilerim, anlamlarını hiç yitirme insan! Kaybettiğini sandığın zamanlarda hatırlamanı ya da yeniden bulmanı sağlayacak birileri ya da bir şeyler hep olsun yanında. Yolun açık olsun…