Bugün… İlginç bir gündü. Bir güne hayatın küçük bir özetini sığdırdım sanki…

Önce, yenice sayılabilecek ama sanki çok eskiymiş gibi hissettiğim bir dostumun doğum günüyle güne “varlığını kutlayarak” başladım. MUTLANDIM.
Sonra, vaktiyle benim ve ailemin hayatına ucundan kıyısından dokunmuş sevdiğim bir abimin vefat haberini aldım. HÜZÜNLENDİM.
Ve gün içinde elbette ki dünya işlerine daldım. Heyecan içinde evimde, kendim için yeni değişim alanları yarattım. UMUTLANDIM.
Gözüme fazla görünen, gereksiz görünen bir kaç şeyi çıkarıp attım, ARINDIM.
Kardeşimin, ailemizin canını yakan bir olay nedeniyle geçirdiği göz operasyonunun iki yıl sonra alınan dikişleri ile adalete ve sisteme yeniden ve yeniden sinirlendim. ÖFKELENDİM.
Yine de sağlıklı olduğu için ŞÜKRETTİM.
İster Güneş tutulmasına bulayım kabahati ister Uranüs ve Plüton’a, isterse hatayı yapana; beni son zamanlarda içsel olarak zorlayan bir mesele için doğruyu ararken kaybolmaktan korkup ENDİŞELENDİM.
Şeytana “kışt” dedim. İlahi olana teslim ettim. Sevdiklerim için, kendim için, insanlık için DUA ETTİM.
Yanımda olmayanları, olamayanları, gidenleri, Rabb ile buluşanları ÖZLEDİM.
İnsan olmayı öğrendiğim, insan olmayı bildiğim, insan kalabildiğim için, ben olmamı sağlayan, hayatıma dokunan her şeye ve herkese kalpten TEŞEKKÜR ETTİM.
Ve, dedim, hayat bu! Bazen bir güne sığıyor, bazen senelere… Bir gün de olsa, seneler de, adına ÖMÜR deniyor.


“Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.” (Şems Tebrizi 22.kural)
“Senin gönlün değişirse dünya değişir.” (Şems Tebrizi 27.kural)